11 Ocak 2011 Salı
SEMİH KAPLANOĞLU'NUN SÜT'Ü ÜZERİNE BİRKAÇ NOT...
Semih Kaplanoğlu hikaye mi anlatıyor filmlerinde?İlk bakışta bir hikayesinin olup olmadığı bile kuşkulu Süt'ün.İzleyince zihinde taşranın ölü sessizliğinin verdiği sıkıntı,yaşayıp yaşamadıkları bile belirsiz insanların sessiz ve ağır devinimlerinin yarattığı tortudan başka birşey yokmuş gibi görünüyor.Mesela bu fotoğraftaki sahnede bu bu ölü sessizliği izlenimi doruk noktasına çıkıyor.Ama sinema çevrelerinde artık Kaplanoğlu'nun sinemamızın en iyi öykü anlatıcılarından biri olduğu kabul ediliyor.
Simgesel anlatımla gerçekçi anlatımı,kurgu ile senaryoyu öyle iç içe geçirmiş ki,sanki bu öğeler öykünün "mütemmim cüzleri" olmuş.Filmin ilk sahnesinde bir kız,başaşağı asılmış bir ağaca,süt kaynatılıyor ve bir adam dualar okuyor..Sonra genç kızın ağzından küçük bir yılan çıkıyor onun bağırtıları eşliğinde..Filmin hikayesi bu işte:Bir şeytanın çıkıp ruhun azad olması,genç bir adamın özgürlüğe kavuşması..Dul ve güzel annenin sonunda bir erkekle beraber yaşamaya karar vermesi,genç Yusuf'un o canlı olup olmadığı belirsiz kasabayla olan tek bağlantısının da kopması.Annesinin bir erkekle birlikte yaşama kararının iyice belirginleşmesi sonrasında Yusuf'un kimsenin "bozuk" diye satın almadığı süt şişeleri ile dönerken,motosikletin üzerinde sara nöbetinin başlaması..Motosikletinden düşmesi,sütler dökülürken onun ağzından çıkıp boynuna doğru süzülen köpüklerin tıpkı filmin başındaki kızın ağzından çıkan yılana benzemesi..Sonrasında ayılıp kendine gelen Yusuf'un arınmış ve dünyaya yeni gelmiş hali...Bu film bizi anlatıyor.Bazılarının "hikaye yok" diye itham ettiği Semih Kaplanoğlu'nun "Yusuf" üçlemesi fazlası ile bize ait bir hikaye..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder