25 Temmuz 2010 Pazar

BİLİM VE FELSEFE


Hepimizin kafasına takılan sorunlar..Tanrının olup olmadığı,ruhun varolup olmadığı,ölümün son olup olmadığı...Yerleşik din,bu sorulara hazır çözümler sunuyor;ama insan aklının bir türlü ikna olamadığı o kadar çok açık nokta kalıyor ki,din,yapısı gereği, bu sorulara kesin yanıtlar verme iddiasına rağmen, tartışmaları sonlandırabilecek bir yetkinlikte olmadığından,bu tür soruları yasaklayarak açıklarını kapatmaya çalışıyor.Geçmiş tarım kültürüne dayalı toplumlarda dinin toplumda kurduğu hegemonya sayesinde bu tartışmaları sonlandırabilme imkanına sahipken,günümüz dünyasında bu artık pek olası görünmüyor...
Bilim modern yüzyıllar boyunca insan aklına takılan her sorunun mantıklı ve ikna edici bir cevabını verebileceğini iddia etti,etmekle kalmadı,doğru ve güvenilir bilgi sağlama konusunda aklın her türlü imkanını maksimize etti.Fakat her yetkin bilim adamının sonunda itiraf etmek zorunda kaldığı bir gerçek var:İnsan aklına takılan o en derin sorular,her türlü koşulda bilimsel olarak ele alınabilecek sorunlar değildir.Bu soruların bir de etik boyutu vardır.Sözgelimi "Tanrının olup olmadığı" sorunu aynı zamanda Tanrı gerekli midir,değil midir biçiminde formüle edilebilir.Bu şekilde yapılacak bir formülasyon ile sorun,doğa bilimlerinin sorunu olmaktan uzaklaşır,etiğin konusu haline gelir..Ve atomları, molekülleri,ya da evrimsel zorunlulukları bir tarafa bırakıp,hiyerarşinin en üstünde tanrının yer aldığı bir dünyanın anlamlı ya da adil olup olmadığı,ya da insan yaşamına değer katıp katmadığını tartışmak zorunda kalırız..Elbette bu,meselelerin bilimsel boyutunu göz ardı etmemizi gerektirmez..Bu meselenin farkına varan İngiliz düşünür Helbert Spenser,din ve bilimin sorgulama alanlarını iki farklı evrene ait alanlar olduğunu düşünmüş,din ve bilimin aynı başlıklar altında tartışılmamasını istemişti..
Nietsche olsun,Dostoyevski olsun,meselenin bilimsel boyutunu bir kenara bırakıp,bu sorunu salt bir etik sorun gibi tartıştılar,farklı sonuçlara ulaşsalar da...
Günümüzde bunun pratik bir önemi var mı?Galiba nasıl ki dinin bilimsel araştırma üzerinde kurduğu hegemonyanın bütün olumsuz sonuçlarını insanlık tarihi gördü ise,bilimin de din üzerinde hegemonya kurmasının insan yaşamını kısırlaştıran sığ bir pozitivizme sürüklediği yeterince görülüyor.Din ve bilim arasında bir uzlaşma sağlamak şimdilik pek mümkün olmadığından,Spenser'in vurguladığı bu ayrımı(epistemolojik dualizmi)muhafaza etmek gerekli...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder